2 Haziran 2009 Salı

Gecikmiş bir yazı: neden basketbol, neden Efes Pilsen

Nedenleri çok basit aslında Türkiye Cumhuriyeti'nde basketbol her zaman en başarılı spor dallarımız arasında olmasına rağmen hiçbir zaman futbolun gölgesinden kurtulamamış ve hak ettiği ilgiyi asla görememiştir. Birçoğumuz esas olarak futbol taraftarı olduğumuzu söyler ve ancak futbolda tuttuğumuz takım basketbolda iş yaparsa onunla kerhen ilgileniriz ya da olay milli bir kimliğe bürünürse (Ör: 12 Dev Adam ve Efes Pilsen'in kupalarda iddialı olduğu dönemler). Bunun dışında ne olduğu aslında bizi çok ilgilendirmez. Bu beni kişisel olarak rahatsız eden bir konu olduğu için basketbol.

Peki neden Efes Pilsen, herşeye rağmen basketbolun gelişmesine neredeyse tek başına katkıda bulunmuş, içindeki herhangi bir kar durumu olmamasına ve üstelik her türlü kösteklemelere rağmen hala inat ve ısrarla bu branşta varolarak bu branşın gelişmesine katkıda bulunduğu için.

Her ne kadar basketbol yazarlarımız pembe tablolar çizseler de Türkiye'de basketbol hala istenilen seviyede değildir. Evet ligimiz çekişmeli geçiyor ve bu göreceli olarak ligimizin kaliteli olduğunu ortaya çıkarıyor ve fakat yeterli derecede yetişen oyuncumuz yok. Liglerimizdeki çekişmenin esas kaynağı yabancı oyuncuların zaman zaman iyi oyunlar çıkararak
takımlarına maçları kazandırması. Türk oyuncular ise genel olarak figüran rolündeler. Buyrun size ligimizden bir tablo vereyim. Biten ligin sayı ortalamasında ilk 20'de sadece Hakan Köseoğlu, ki o da 12. sırada yer alıyor. Ribaunt ortalamasında ilk 20'de Hüseyin Beşok(3.), Kerem Gönlüm(12.), Cevher Özer(14.) ve Fatih Solak(17.) yer alıyor. Asist ortalaması en çok gurur duyduğumuz istatistik ilk 20'de ilk üçte iki adet olmak üzere 8 Türk oyuncu mevcut. Bütün bunların gösterdiği ise ligimizde oynayan Türk oyuncuların çoğunun, kadrolar 12 kişi olarak düşünüldüğü zaman ligimizin %65'i Türk oyunculardan oluşmaktadır, süre alsa dahi sorumluluk almadığıdır. Bu sorumluluk almama da oyuncular kadar antrenörlerde suçludur. Sadece +2 kuralına uyum için sahada olan Türk oyuncular ise oyunun sadece savunma kısmında biraz varolmaya çabalamaktadırlar. Böyle bir ortamda ligimiz ne kadar rekabetçi desek de Türk oyuncu yetişememektedir.

Peki buna çözüm nedir? Elbette ilk akla gelen antrenörlerin Türk oyunculara daha fazla süre vermesi ve daha çok güvenmesidir. Tabi ki mesele sadece bununla çözülemez, Türk oyuncularında mentalitelerini değiştirmesi ve kendine daha çok güvenmesi lazım. Ayrıca altyapılarda birazcık parlayan Türk oyuncusu A takıma çıkınca sudan çıkmış balığa dönüyor. Bunun sebebi o oyuncuya gerekli mentalitenin altyapıda verilmiş olmaması. Bunun sonucunda birkaç kötü maç sonunda ya da oynanmayan birkaç maç sonunda bu oyuncu küsme gibi garip bir tutum içine giriyor ve bütün sezon bu şekilde heba oluyor. Halbuki bu oyuncular diğerlerinden daha hırslı olmalı ne olursa olsun oyuna küsmemeli ve çalışmasına devam etmeli çünkü bir oyuncu tam gelişmesi ve basketbolunun oturması gereken çağda bu oyuna küserse o oyuncu artık ancak figüran rolundeki oyuncuya döner ve tüm sezonda iki maç ancak iyi oynar ve bunu da normal sayar.

Bu saydığım sorunlar kısa vadeli değil uzun vadeli çözümleri gerektirir ama bunları yapmaya başlamazsak ligimizin kalitesi sadece görünürde olur ve total basketbolumuzda herhangi bir gelişme olmaz. Basketbolda ekol olmak sadece bir nesil yakalamakla olmaz, her neslin bir öncekinden az ya da fazla üst düzey basketbol oynaması ile olur. Bu durumda bir nesil yakalayarak dünya ve avrupa şampiyonu olursunuz ama daima bu kategorilerde başa güreşen takımlar arasında yer alırsınız.

Hiç yorum yok: